Şanlıurfa'nın 44 km güneydoğusunda yer alan ve her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi Harran kenti, adını taşıyan ovanın merkezinde kurulmuştur.
Tevrat’ta “Haran” olarak geçen yerin burası olduğu ifade edilir. İslâm tarihçileri ise kentin kuruluşunu, Nuh Peygamber’in torunlarından Kaynan’a veya İbrahim Peygamber’in kardeşi Aran’a (Haran) dayandırmaktadır. 13. yüzyıl tarihçilerinden İbn-i Şeddad, Hz. İbrahim’in Filistin’e gitmeden önce bu şehirde ikamet ettiğini, bu nedenle Harran’a “Hz. İbrahim’in Şehri” denildiğini, burada Hz. İbrahim’in evinin, adını taşıyan bir mescidin ve yaslandığı taşın bulunduğunu yazmaktadır.
Harran, Kuzey Mezopotamya’dan gelip batı ve kuzeybatıya uzanan önemli ticaret yollarının kesiştiği noktada yer almaktadır. Bu stratejik konum sayesinde, Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri olan Asurlu tüccarların da önemli uğrak yerlerinden biri olmuştur. Binlerce yıl süren bu ticaret akışı, Harran’da zengin bir kültür birikiminin oluşmasını sağlamıştır.
Harran, Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya’daki Asur ve Babil politeist inanç sistemine dayanan paganizmin önemli merkezlerinden biri olarak bilinir. Bu nedenle burada astronomi ilmi oldukça gelişmiştir. Dünyadaki üç büyük felsefe okulundan biri olan Harran Ekolü, bu topraklarda doğmuştur. İlkçağdan beri varlığı bilinen Harran Üniversitesi, döneminin birçok ünlü bilginine ev sahipliği yapmıştır.
Emevi hükümdarlarından II. Mervan, 744 yılında Harran’ı Emevi Devleti’nin başkenti yapmıştır. Ancak Emevilerin Asya kolu, 750 yılında Abbasilere yenilerek Harran’da son bulmuştur. Abbasi halifesi Harun Reşid döneminde ise Harran Üniversitesi dünyaca ün kazanmıştır.
Bugün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan Harran, sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında, 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve mimari kalıntıları ile turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri sayesinde Fırat Nehri’nden getirilen su, Harran Ovası’nı tarihteki verimli günlerine yeniden kavuşturmuştur.
Kaynaklardan anlaşıldığına göre, Hz. Ömer döneminde İyaz b. Ğanem tarafından 640 yılında fethedilen Harran’da ilk İslami eserler inşa edilmeye başlanmıştır. II. Mervan zamanında Emevi başkentliği yaptığı dönemde (744-750) imar faaliyetleri hız kazanmış ve şehir birçok mimari eserle donatılmıştır. II. Mervan, 10 milyon dirhem harcayarak Harran’a bir hükümdar sarayı yaptırmış, Cami el-Firdevs’i (Cennet Camii - Ulu Cami) yenilemiş ve su kanalları açarak tarımı geliştirmiştir.
İmâdeddin Zengi’nin 1127 yılında Harran’ı almasının ardından, oğlu Nureddin Mahmud ve Selahaddin Eyyubi dönemlerinde şehirde medrese, hastane, çarşı, hamam gibi birçok mimari eser inşa edilmiştir. 1175 depreminde zarar gören yapılar, özellikle Ulu Cami, onarılmıştır.
yüzyılın ortalarında Harran’a gelen Evliya Çelebi, kentin harap halinden şöyle bahsetmektedir:
“Şehir harap, evler toprak olup kalesinde insanoğlu kalmamıştır. Ancak kargir camileri, han ve hamamları kalıp, diğer harap evler içerisinde çöl Arapları kışlamaktadır.”
Parlak bir tarih ve bilim geçmişine sahip Harran, tarih boyunca birçok medeniyetin egemenliğine girmiş; bu nedenle farklı kültürlerin mimari izlerini taşımaktadır. Ancak Bizans ve Haçlı egemenliğine girmediği için bu uygarlıklara ait yapı izlerine rastlanmamaktadır.
Bugün kentin ortasında yer alan höyükte ve surlar içindeki harabelerde, Sin Mabedi ve üniversite dâhil olmak üzere eski mimari yapıların kalıntıları mevcuttur. Harran’ın günümüze ulaşabilen önemli yapıları şunlardır: surlar, iç kale, Ulu Cami, Şeyh Hayat el-Harrânî Türbesi ve Camii ile konik kubbeli geleneksel evler.
Harran Höyüğü: Şehrin ortasındaki 22 metre yüksekliğindeki höyük, M.Ö. 3. binyıldan M.S. 13. yüzyıla kadar kesintisiz yerleşim görmüştür. Çok sayıda mimari kalıntı ve tarihi belgeye ev sahipliği yapmaktadır.
Sin Mabedi: Babil dönemine ait bu mabet, Harran’da bilinen en eski anıtsal yapıdır. Kültepe ve Mari tabletlerinde bu mabedin adı geçmektedir. İbn-i Şeddad’a göre bu mabet, daha sonra Ulu Cami’ye dönüştürülmüştür.
Harran Üniversitesi: İlk Çağ’dan beri var olduğu bilinen bu eğitim kurumu, 718–913 yılları arasında büyük bir bilim ve sanat merkezi olmuştur. Kalıntılarının tam yeri günümüzde tespit edilememiştir.
Harran Şehir Surları: Elips şeklindeki şehir, taş duvarlarla çevrilmiştir. Surların dışında yer alan ve geçmişte su dolu olan hendek günümüzde toprakla dolmuştur. Halep Kapısı hâlâ ayaktadır.
Harran Kalesi: Şehrin güneydoğusunda yer alan İç Kale, surların o kısmını tamamlamaktadır.
Harran Ulu Cami: Anadolu’nun ilk anıtsal camisi olan yapı, revaklı avlu ve taş süslemeleri ile dikkat çeker. "Cami el-Firdevs" ve "Cuma Camii" adlarıyla da anılmaktadır.
Şeyh Hayat el-Harrânî Türbesi ve Camii: 12. yüzyılda yaşayan büyük İslam âlimi Şeyh Hayat el-Harrânî’nin türbesi ve camisi, Harran surlarının dışındaki mezarlık alanında yer almaktadır. Türbe ve cami, 1999–2001 yılları arasında restore edilmiştir.
Harran Mezarlıkları: Şeyh Hayat’ın türbesinin bulunduğu alan ve doğudaki mezarlık olmak üzere iki mezarlık vardır. Doğudaki mezarlık zamanla yok olmuş, taş ve kitabeler toprak altında kalmıştır.
Geleneksel Harran Evleri: Konik kubbeli evler, bölge iklimine uygun olarak yazın serin, kışın sıcak tutar. 1979’da arkeolojik ve kentsel sit alanı olarak koruma altına alınmıştır. Bu evlerden biri restore edilerek "Kültür Evi"ne dönüştürülmüş ve turizme kazandırılmıştır.